Sicilya dönüşü ayağımızın tozuyla,Türkiye İşçi Partisi Çiğli İlçe Örgütü ve Onbeşler Birlik Dayanışma Bilim ve Kültür Derneği’nin düzenlediği, “Geçmişten Bugüne Direniş…15-16 Haziran’ın İzinde” konulu toplantı için Çiğli’deyiz. Konuşmamda,kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak edindiğim deneyimleri bugüne bağlamaya çalıştım: 15-16 Haziran 1970’de yaşananların, “Türkiye’yi Sarsan İki Gün” diye tanımlanması sanırım, 1917 Ekim Devrimi’ni yerinde yaşayan Amerikalı gazeteci John Reed’in, devrimin ilk günlerini anlattığı “Dünyayı Sarsan 10 Gün” kitabına atıfla kullanılıyor. 15-16 Haziran bence de, Türkiye’nin toplumsal-sosyal yaşamını bırakın sarsmayı, neredeyse 10 şiddetinde deprem etkisiyle salladı. Tüm taşları yerinden oynattı… Toplumsal uyanış ve aydınlanma yeni bir aşamaya evrildi. Bu, Türkiye işçi sınıfı tarihinde bir ilkti ve bir daha da aşılamadı… Sermaye ve iktidar öylesine ürktü ki, dönemin Genel Kurmay Başkanı: “Sosyal bilinç ekonomik düzeyin üstüne çıktı,bu çok tehlikeli!…” dedi . Milli Güvenlik Kurulu da, hükümete tavsiyede bulundu: “İşçilerin ekonomik ve sosyal haklarında sakıncalı bir yükseliş yaşanıyor.Derhal önlem alınması gerekir!…” (Sonunda da 12 Mart 1971 darbesini yapmak zorunda kaldılar…) Vasıf Öngören’in o günleri anlatan “Zengin Mutfağı” oyununu, ben de neredeyse canlı yaşadım. Oyunda -görmediğimiz-fabrikatör, olaylardan korkarak yurtdışına gidiyordu… Direnişten bir gün önce, 14 Haziran Pazar günü,her Pazar olduğu gibi, Bağdat Caddesi’ndeki evinde çocuğuna ders verdiğim, (saati 10 lira!..) mütahitlik de yapan orta ölçekli bir döküm fabrikası sahibi: “hocam,ortalık karışık,biz gidiyoruz,ne zaman da döneceğimiz belli değil.Sen artık gelme,biz dönünce şoförle haber gönderirim yeniden başlarsın…”dedi ve gittiler. (Çok değil,bir hafta sonra dönüp haber gönderdiler, çünkü İstanbul’da sıkıyönetim yürürlüğe girmişti!..) 1960 sonrası,15-16 Haziran 1970’e değin Türkiye’de çok önemli gelişmeler yaşandı: 1961 Anayasası’nda ilk kez devletin nitelikleri sayılırken,“Türkiye sosyal hukuk devletidir” denildi… “İşçi ve işverenler izin almaksızın sendika kurabilir,üye olabilir,üyelikten ayrılabilir…”maddesi eklendi… Aynı yıl,sınıf sözcüğünün yasak olduğu Türkiye’de bir sınıf partisi,Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Hem de belki de dünyada ilk kez 12 işçi lideri sendikacı tarafından. (M.Ali Aybar,B.Boran,S.Aren…gibi aydınlar davet üzerine sonradan partiye katıldılar.) TİP öylesine başarılı oldu ki, 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ve ardından 1 senatörle TBMM’de 16 kişilik bir grup kurdu. (Bundan ürken iktidar, 1969 seçimleri öncesi seçim sisteminde bir değişikliğe gitti. Sonuç? Hemen hemen 1965’deki oyunu alan TİP,sadece 2 milletvekili ile meclise girebildi!..) 1963 Kavel grevi, 15-16 Haziran’ın habercisiydi… Grev yasağına karşın işçiler direnişe geçmişlerdi. Büyük işçi önderi Kemal Türkler eleştirileri: “Eylemimize yasa dışı diyorlar ama Anayasa içi…”diye yanıtlıyordu… Şair Hasan Hüseyin’in dizeleri o günleri ölümsüzleştirdi: “…Ve izin verirlerse İstinyeli emekçi kardeşlerim izin verirlerse Kavel Grevcileri ilk çocuğumun adını Kavel koyacağım…” Bir diğer kilometre taşı, 1967’de sarı sendikacılığın zincirlerini kırarak, DİSK’in kuruluşu oldu. Ülkemizde ilk kez işçilerin ekonomik,demokratik talepleri için mücadele odaklı,tabanın söz ve karar sahibi olduğu sınıf ve kitle sendikacılığı doğdu… Başlarında da yaşamını işçi sınıfı mücadelesine adayan saygın bir lider:Kemal Türkler. “Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine…”(N.Hikmet) Düştü… DİSK ile işçiler,kimlik ve kişilik kazandılar… Sendikal mücadeleyi,sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görmeye başlayıp,ilk kez sınıf olarak varlıklarının farkına vardılar… Ve DİSK, emekçiler için hızla çekim merkezi olmaya başladı… Artık iktidarın ve sermayenin tek seçeneği DİSK’i işlevsiz kılmaktı… İş yasasında yaptıkları değişiklikle, Çalışma Bakanı’nın tanımlamasıyla, “DİSK’in çanına ot tıkamak”tı!. İki sınıf karşı karşıdaydı. İktidar ve sermayenin polisi,askeri,panzeri,tankı, süngüsü…vardı… İktidarı ve muhalefetiyle Meclis yasayı destekliyordu!.. (AP ve CHP yasa değişikliğine birlikte oy verdiler. CHP’den sadece bir milletvekili karşı çıktı. Yasaya karşı konuşmayı ise sadece TİP milletvekili sendikacı Rıza Kuas yaptı.) Ya DİSK’in nesi vardı?.. Kendi gücünün farkına varan işçiler… Neydi bu güç? Kararlılıktı… Mücadele azmi ve cesaretti… Türk-İş’li işçilerle kurulan bağ sayesinde tabanda sınıf birlikteliğinin sağlanmasıydı… (Türk-Iş’li işçiler,başlarındaki sarı sendikacıları dinlemediler ve 15-16 Haziran direnişlerine büyük bir katılım sağladılar.) Ne diyordu Kemal Türkler? “Biz özgürlüğümüzden asla taviz vermeyeceğiz. Bunun adı genel grev midir,fiili eylem midir,işgal midi, her ne ise direneceğiz…Çoluğumuz,çocuğumuz,komşumuz,akrabamızla direneceğiz… Buna karşı çıkacak güç var mıdır?… Biz işçiyiz… İşçiler durunca Dünya durur..” Ve direndiler… Ya bugün?.. İşsizlik,işten çıkarmalar… Ekon